81300
ana mail

16 Şubat 1999 / Sayı: 16

 Başyazı
 81300
 14.Şubat
 Barış
 Graffiti II
 Sıraz

Kalem: Müzmin

Çocukken, 2000 yılında kaç yaşında olacağımı hesaplardım, bu yüzyılın ikinci yarısında doğan pek çok kişi gibi.

Zamanın şimdiye göre hayli yavaş aktığı, bir an önce büyümeyi istediğimiz, dünyayı değiştirebilecek güce sahip olduğumuzu duyumsadığımız çağlardı onlar. Ve dünyanın değişmek için bizi beklediğine inandığımız... Dış dünyayı değiştirebilecek gücümüz olsa da, içinde yaşadığımız, bir parçası olduğumuz küçük dünyanın değişmesi öylesine istemediğimiz, öylesine  uzak bir olasılıktı ki... O hiç değişmesin, varolmayı hep sürdürsündü, tüm sevdiklerimiz, birlikte olmayı istediklerimizle... Yokluğunu hiç aklımıza getirmediğimiz, yokluğa karışmayı yakıştıramadığımız, hep bizimle, bizim birer parçamız olarak kalacaklarına inandığımız insanlar, en sevdiklerimizle...

Ulaşılması uzak bir düş gibi görünen 2000 yılında, 30'lu yaşlarımızı sürüyor olacaktık. Ve tüm sevdiklerimiz, eşimiz, kardeşimiz, anamız, babamız, dostumuz, sanki varoluşları bizim varlığımıza bağlıymışcasına, yaşamayı sürdüreceklerdi, taa ki biz yokluğa, doğanın özüne karışıncaya dek... Varlıklarıyla bize güç kazandırmayı, yaşamımızı zenginleştirmeyi, aydınlanmamıza yardımcı olmayı sürdüreceklerdi. Buydu olması gereken, çünkü biz böyle olmasını istiyorduk. Nasıl olsa güç bizde değil miydi?!..

Oysa, hesaba hiç katmamıştık birgün gerçekten de büyüyeceğimizi... Büyümenin acı veren bir süreç olduğunu... Ve hiç de azımsanamayacak bedelleri olduğunu... Hic hazırlamamıştık kendimizi yaşamlarımızın istesek de istemesek de zaten değişeceği, hiçbir şeyin zamana direnemeyeceği gerçeğine... Sahip olduğumuz gücün, bizim dışımızdaki güçlerin devreye girmesiyle giderek ellerimizin arasından akıp tükenmesine, zaman içinde belki de bizi yüzüstü bırakmasına hiç hazırlanmamıştık... Ve yaşamlarımıza renk katagelen, hep varolacakları, hep el altında olacakları yanılgısıyla hak ettikleri değeri vermeyi hep ama hep ertelediğimiz, gereken özeni göstermekte hep geç kaldığımız insanların birer birer eksilmelerine tanıklık etmeye... Hem de en değerli, en korunası kollanası, sarılıp sarmalanası, en vazgeçilmez, bizi biz yapan parçalarımızı da yanlarına katarak...

Ve, bize kalan biraz pişmanlık, biraz suçluluk ve biraz da terkedilmişlik duygusuyla arkalarından el sallamak... Güle güle Barış Manço, güle güle... Biz ardından göz yaşı döksek de sen, güle güle...

Gözlerimin mürekkebiyle yanaklarıma yazdığım sözcükler kadar güzel şeyler söylemek isterdim ardından...