Sıraz
ana mail

16 Şubat 1999 / Sayı: 16

 Başyazı
 81300
 14.Şubat
 Barış
 Graffiti II
 Sıraz

Kalem: Yazman

YIL: 1971

YER: EĞRİDİR

Hardal rengi güneş, batıdaki Karabağlar'ın üzerine çöreklenmiş gri bulutlara tutsak olurken, göl yorgun dalgalarıyla kumsala uzanmaya çalışıyordu. Ağustos akşamlarında hep böyle batardı güneş Eğridir ufkunda.

Dalgaların ve sazlıkların hışırtısına göl kıyısındaki kurbağalar vokal yapar, kayaların üzerine tünemiş tatlı su yengeçleri ise bu doğal senfoniyi bilgece bir sessizlikle dinlerdi.

Akreple yelkovan burada da yarışırdı yorulmaksızın. Yelkovan burada da sürekli tur bindirirdi akrebe, ancak bu ezeli yarış, göl kıyısındaki olta balıkçılarının pek umurunda olmazdı. Onlar, günbatımıyla birlikte sadece balıklarla ilgilenirdi.

Şimdilerde pek rağbete bindiyse de, o yıllarda gölden çıkartılan levreğe itibar eden olmazdı. Tatlı su levreği yabancı bir profesör tarafından ellili yıllarda göle atılmış, sonraları bu balık gölün belalısı olmuştu. Su yılanları dahil, her şeye saldırıp göldeki bir çok balık türünü yok etmişti. Bu barbar balığın katliamına sadece bir kaç balık türü direnebilmişti. Bu nedenle, Eğridir'de levreğe Delibalık ya da Gevur Balığı denirdi.

Eğridirli balıkçıların bu balıktan nefretle, hatta tiksintiyle söz etmelerinin çok güçlü başkaca bir sebebi vardı. Bu balık SIRAZ'ı yok etmişti. Sıraz, altmışlı yılların başlarında artık görülmez olan, efsaneleşmeye başlamış bir balık türüydü. Rivayet olunur ki, dünya üzerinde hiç bir balık bu kadar lezzetli değilmiş. Küçük yılansı pulları, koyu rengiyle son derece çirkin, fakat dış görünümüyle ters orantılı olarak bir o kadar değerli bir balıkmış Sıraz ve yine rivayet olunur ki; gölden Sıraz çekmek, cennet müjdesi kabul edilirmiş.

Zaman zaman Sıraz yakaladığını iddia eden bazı balıkçılar çıksa da, gösteremediği için palavracı avcı konumuna düşerlerdi. Bir zamanlar Sıraz yakaladığını, yediğini coşkuyla anlatan yaşlılar, meclislerde epeyce dinleyici bulurdu.

Sıraz; Eğridirli balıkçılar için bir göl gömüsüydü paha biçilemeyen, balıkların şahı... Delibalık katletmişti Sırazı, onun için lanetliydi. Gavur balığı olduğu için ise domuz eti muamelesi görürdü o yıllarda...

O  akşam göle olta atan balıkçılardan biri de Horoz Recep'ti. Herkese horozlanan yapısından ya da horoza benzeyen sesinden, çok büyük ihtimalle de her iki sebepten dolayı Horoz Recep denirdi ona. Balıkçılık değildi işi, elmacılık yapar, bağ bahçe işleriyle uğraşırdı. Akşamları ise tek dostu, ahretliği bacanağı Topal Eşref ile birlikte göl kıyısına gelir balık avlardı. Balık onun tutkusuydu, tıpkı bacanağı Topal Eşref gibi. Her meselede tek bir insanmış gibi hareket eden bu ikili bir tek balık konusunda kıyasıya bir rekabet içindeydiler.

Kim daha büyük balık yakalayacak? Hangisi daha çok yakalayacak? Dünya üzerinde hiçbir mesele, yıldızlı gökyüzü altında balık tutmaktan daha önemli olamazdı onlar için.

Bu yarışın daha belirli olması için onbeş metre arayla olta atarlar ve mutlaka sudan sebeplerle dalaşır küserlerdi, ama tuttukları balıkları birbirlerine gösterip böbürlenmek için gece boyu en az yirmi defa barışmak zorunda kalırlardı.

Biri deli balık yakalasa diğeri;

"Len oğlum, sen şimdi tosbağa da çekersin, senin bu gece nasibin yok, de get devir kıçını uyu" derdi. Ötekisi de geri kalmaz;

"Tosbağa da, balık da balıkçıya gelir oğlum, sen get de dometeslerinle uğraş, bu iş usta işi" diye cevap verirdi.

İkisinin de gönlünde ber tek tutku vardı; bir gün Sıraz yakalamak ve bu rekabeti kesin bir zaferle sonuçlandırmak. Bütün Eğridir'de meşhur olmak, eline balığı alıp bütün caddeleri, sokakları dolaşmak, "İşte Sıraz bu! Bunu ben tuttum" diyebilmek. Ancak ikisi de böyle bir şeyin aya gitmek kadar uzak bir ihtimal olduğunu biliyorlardı. Sıraz, artık bir efsaneydi.

O gece bir gariplik vardı; ay erkenden yükselmiş, gölü yakamoza boğmuştu. Göl uyuyan bir yengeç kadar sessizdi, öylesine ki Horoz Recep'in sigarasını yaktığı çakmağın sesi onbeş metre ilerideki Topal Eşref'i kızdırmıştı:

"Len Horoz, öğrenemeecen bu işi, balıklara ben burdayım mı deyon davar!"

Horoz hazır öfkesiyle cevaplardı:

"Çenen çekilsin Topal; öteki bacağını da ben kıreyim isteyosun dee mi! Bi su oğlum bi su be..."

En fazla yirmi dakika sürecek bir küslük başlamıştı. İlk balığı kim yakalayacaktı? Hem bunu düşünüyorlar hem de ilk balığın sazan ya da eyrez olması için dua ediyorlardı, delibalık olursa o sayılmazdı.

Horoz Recep oltasında sert bir vuruş hissetti. Sonra ipte bir boşluk... Eyrez tırtıklar, delibalık hemen asılır, sazan ise arka arkaya vururdu. Ama bu, eskilerin anlattığı gibiydi. O efsane balık sadece bir kere sertçe vurur sonra durur ve beklenmedik bir şekilde asılırdı. "İlk vurduğunda sakın çekmeyin" diye anlatırdı yaşlı balıkçılar, "bekleyin o çeksin".

Bekledi Horoz Recep, içinde kabaran bir umutla... "Allahım" diyordu, "Allahım, ne olur bir defa olsun ömrü hayıtımda bir Sıraz göreyim, bu çekeceğim Sıraz olsun".

Ağzındaki sigarası düşmüş, mırıldanarak dua ediyordu;

"Ey büyük Rabbim, bir Sıraz nedir ki senin sonsuz hazinende? Sevindirsen şu kulunu, bir görsem dünya gözüyle Sıraz'ı, şart olsun kurban kesecem..."

Beklenmedik bir şekilde asıldı balık, beklenmedik bir atiklikle asıldı Horoz. Gelişi farklıydı bu balığın; zikzak çizmiyordu, hep bir yöne çekiyordu, anlatıldığı gibiydi, bu Sıraz'dan başkası olamazdı.

"Koş len Topal, şahidim ol. Bak ne çekiyom, gel de gör."

Koştu Topal Eşref, yüksek bir kayanın üstüne çıkıp çekileni görmeye çalıştı.

Olta, ağzını yırtmasın diye oltayı usul usul çekiyordu Horoz. Balık diz boyu hizasına gelince Horoz bağırmaya başladı:

"SIRAAZZ!.. Sıraz bu len, görüyon mu Topal, Sıraz bu deyom!"

Balık, Horoz'un biraz aceleyle asılımıyla su seviyesinden bir metre yukarı fırladı, kopkoyu pulları ayışığında ışıldadı ve oltadan kurtularak diz boyu suya düştü. Önce yan dönmüş olarak suyun üstünde kaldı. Horoz kendini toparlayıp üstüne atıldığında bir yılan gibi elinden sıyrılıp gölün sularında kayboldu. Uzun süren bir şaşkınlıktan ilk kurtulan yine Horoz oldu.

"Gördün mu Sıraz'ı Topal?! Şahidimsin deel mi?"

Topal Eşref cevap vermedi, kendi oltasının başına döndü.

Horoz, ertesi gün önüne gelene anlattı olanları; elinden kaçırmıştı Sıraz'ı, ayışığı altında ona dokunmuştu, görmüştü o efsane balığı. Ancak ona inanan bir tek kişi bile yoktu, kendi karısı bile eğleniyordu onunla:

"Eee, Horoz, kaçırdığına göre Allah bilir ya, büyüktür de..." diyordu. Konu komşu camlardan sesleniyordu:

"Horoz, Sıraz'ın hepsini yedin mi? İnsan bize de ayırır!"

En çok da babası bozulmuştu Horoz Recep'e.

"De get la, yalancı. Sen yarın gölden yunus çektiğini de söylersin!"

Horoz Recep öğrendi ki ahretliği Topal Eşref söylemiş; "ben gördüm, çektiği delibalıktı, kaçınca Sıraz oldu" demiş.

O günden sonra Horoz Recep, ahretliği, bacanağı, can dostu Topal Eşref ile bir daha balığa çıkmadı. Topal Eşref barışmak için ne yaptıysa kâr etmedi, araya eş-dost, akraba girdi, yine de işe yaramadı.

"Cennet müjdemin şahidiydi. Dilini eydi, gari yollarıma yoğurt dökse yine de barışmam Topal deyyusuyla" diyordu.

Aradan yıllar geçti. Horoz Recep ailesiyle birlikte İstanbul'a göçtü, yaşlandı ve kansere yakalandı. Ölümüne yakın gözü açık sayıklamaya başlamış, çocukluğundan, bağ bahçeden, bir de Sıraz'dan bahsediyormuş.

"O Sıraz'dı" diyormuş sürekli.

Helalleşmek için bütün eş-dostla birlikte Eğridir'den Topal Eşref de geldi. Ölümden bir gün evvel yetişti İstanbul'a, çöktü yatağın başına, uzattı elini, Horoz Recep tutmadı.

Topal Eşref kırlaşmış sakalları titreyerek ayağa kalktı;

"Bilirim ki bana hakkını helâl etmessin ahretlik! İki kelam lafıma izin ver bari. Haset ettim deyemediydim; Allah şahittir, sen de şahitsin, ben de şahidim. Cümle âlem bilsin ki o Sıraz'dı! Bacanak, bilesin ki şahidin vardır! Ben gördüm onu, Kuran hakkı için söylüyom o Sıraz'dı."

Horoz Recep bulanık gözlerle baktı bacanağının kızarmış gözlerine.

"Len Topal demedim mi ben sana o Sıraz'dı deye, dedim dee mi? Bak geldin lafıma."

O zaman izin verdi ahretliğinin elini tutmasına, helalleşmesine.

Horoz'un cenazesinde ağlamayan tek kişi ahretliği, bacanağı, candostu, şahidi, Topal Eşref'ti.

Kan çanağı gözlerine bakıp "sen de ağla, rahatla" diiyorlardı. Topal Eşref davudi sesiyle;

"Ağlayan kendi için ağlasın. Cennet müjdesi almış adamın ardından ağlanır mı?" diyordu. Sonra da ekliyordu: "Ben onun şahidiyim; hem vallahi hem de billahi, o Sıraz'dı!"