Kadının Yeri
giris

1 Şubat 1999 / Sayı: 15

 Başyazı
 İşkampavya
 Kadının Yeri
 Muamma
 Diyarbakır
 Grafiti 1

Kalem: MİR

Eski çağlarda, hemen bütün toplumlarda kadının hiç bir hak ve değere sahip olmadığı yaygın bir görüştür. Eski Çinlilerde kadın kocasının kölesi sayılırdı. Kocası ve çocuklarıyla yemeğe oturamazdı. Ayakta durur onlara hizmet ederdi. Mısır'da başlangıçta kadınlar erkeklerle aynı haklara sahip idiyseler de bu fazla sürmemiş Firavun'un emri ile yine köleleştirilmişlerdir. Uygarlığın beşiği olarak gösterilmek istenen Yunan'da ise kadının hemen hemen kölelerle bir tutulduğunu görüyoruz. Koca karısını dövebildiği gibi başkasına armağan edebilirdi. Tüm miras erkek çocuklara düşerdi. Bir erkeğe edilebilecek en büyük küfür ona "kadın" demekti. Ayrıca kadın tüm kötülüklerin kaynağıydı. Hesiodos bakın kadın için ne der;

Bulutlarda gümbürdeyen Zeus

Yarattı baş belası olarak

Kadınlar soyunu ölümlü insanlara

O kadar ki kötülüktür işleri güçleri

İyiliğe karşı kötülük sağladı onlarla.

Diğer taraftan Eflatun ve Aristo'nun kadının, erkeğin hizmetinde olduğunu resmen ilan ettiklerini görüyoruz. Yunan da bir erkeğin dengi yine bir başka erkektir. Bu bakımdan Yunan yöresinde homoseksüelliğin bir fazilet olarak algılanmasına şaşmamak gerekir. Eflatun'un bu konudaki görüşlerini günümüzde bile homoseksüellerin el kitabı olan "Ziyafet" adlı eserinde açıklamıştır.

Yahudilikte de kadının değeri yoktur. Her sabah yaptıkları dualarından bir alıntı size; "Ezeli ilahımız, kainatın kralı, beni kadın yaratmadığın için sana hamd olsun."

Hıristiyanlık zaten ilk günahı kadına yükler, bu yüzden de kadın kötülüğü, şeytana uymayı ve ayartıcılığı temsil eder. İskenderiyeli Clement'e göre, "kadın, kadın olmaktan ötürü utanmalıdır." Bu aşağılama o kadar ileri boyutlara varmıştır ki 6. yüzyılda Mason meclisinde, kadının ruhu var mı yok mu diye ciddi bir şekilde tartışmışlardır ve yalnızca bir kişi kadına oy vermiştir. 13. yüzyıldan sonra ise büyücü avı, aslında kadın avı başlamıştır. İki milyona yakın kadın yakılarak öldürülmüştür.

Bu kadar eziyet ve aşağılanmanın sonucunda ilk feminist hareketler de doğal olarak Batı'da ortaya çıkmıştır.

İslam öncesi Arap toplumunda kadının öncelikli sorunu yaşamaktı, çünkü doğan kız çocukları diri diri gömülüyorlardı. Miras hakları yoktu ve köleydiler.

Tüm tarihçilerin ortak görüşü şu yöndedir: Eski Türklerde, Türk kadını toplum içinde saygındır, eşit haklara sahiptir, yönetir, savaşır, mal sahibi olur, vs. Ne zamana kadar? Ta ki Müslüman olana dek. Kadının özgürlüğü İslam dininin benimsenmesi ile birlikte yavaş yavaş kaybolmuştur. Bu doğrudur, ama nedeni İslam dininin yanlış uygulanmasıdır.

Kur'an da kadının erkekle eşit olmadığı gibi anlamlar verilen 3-4 ayet vardır. Bunlardan birisi Bakara suresinin 282. ayetidir.

"Ey iman edenler! Belirli bir vadeye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Bunu aranızda bir katip doğru olarak yazsın... Erkeklerinizden iki de şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, şahitlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve biri şaşırırsa diğerinin düzeltmesi için iki kadın yeter."

Anladığınız gibi iki kadın şahitliği yalnızca "vadeli borçlanma" işlemi içindir. Şimdi bu ayetten "kadının şahitliği erkeğin yarısı kadardır" diye genelleme yapanlara bir kaç ayet daha ;

"Zina yapan kadınlarınıza karşı içinizden 4 şahit getirin" Nisa15

"Ey inananlar! Herhangi birinize ölüm belirtisi geldiğinde, sizden adaletli iki kişiyi veya yolculukta iseniz ve başınıza ölüm musibeti gelmişse, sizin dışınızdan iki kişiyi şahit tutun…" Maide 106

Ha bir de şu meşhur miras konusu var… bakalım ayette ne der;

"Allah size çocuklarınızın alacağı miras hakkında erkeğe kadının payının iki mislini tavsiye eder. ……."

Ayet uzundur ama size ayetten çıkan durum tespitlerini madde madde yazacağım ki daha net anlaşılsın.

1- Mirastan kadına erkeğin yarısı kadar hisse verilmesi genel bir durum değil aksine sadece kadının aynı anne-babanın çocuğu olarak erkek kardeşiyle birlikte mirasçı olması durumunda geçerlidir.

2- Kadının mirastaki payının durumu, sadece iddia edildiği gibi erkeğin yarı hissesi değildir. Çünkü, ölenin sadece kız çocukları varsa ve sayıları ikiden fazla ise, mirasın 3/2'sini alırlar. Tek kız çocuğu ise yarısını alır.

3- Eğer bir anne-babanın çocuğu ölür de miras bırakırsa, ölenin çocukları varsa, anne -babanın her birine mirasın 6/1'i verilir.

Gördünüz mü farklı şartlarda farklı paylar var ama asla erkeğin yarısı kadar diye bir genelleme yapılamaz.

Şimdi gelelim günümüz toplumunda kadının yerine, her ne kadar "kadının adı yok" gibi kitaplar yazılsa da artık evlerde genellikle "kadın" egemen, artık erkekler de ev işlerine yardımcı oluyorlar. Çocuk bakımında da iyiyiz hani... Yani bir şeyler değişiyor. Eskiden gurur meselesi yapabileceğimiz şeyleri şimdi davranış modeli olarak çevremize gösteriyoruz. Bunlar, ülkemizde kadın sorunu yok demek değildir ama kadın artık kendisinin doğumla kazandığı güdülerinin dışına çıkıyor.

Şimdi size çağdaş batı toplumlarının en özgürlükçüsü olduğu iddia edilen Amerika'dan çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Buyurun okuyun…

(Aşağıdaki metin 1950'lerde Amerika'da yüksekokul öğrencilerine ders olarak okutulan "Ev Ekonomisi" kitabından alınmıştır. Amaç kızları evliliğe hazırlamak olarak gösterilmektedir.)

1.Yemeği hazırlayın: Bir önceki geceden, zamanında lezzetli bir yemek yapmak için plan yapın. Bu eşinize onu düşündüğünüzü ve gereksinimleriyle ilgilendiğinizi gösterecektir. Bir çok erkek eve geldiğinde açtır. Beklentileri sıcak bir karşılanma ile iyi bir yemektir.

2.Kendinizi hazırlayın: Biraz dinlenmek ve eşiniz eve geldiğinde daha canlı olmak için kendinize 5 dakika ayırın. Makyajınızı yapın ve taze bir görünüme bürünün. O işten eve bir çok sorunla dönecektir ve küçük bir çocuk gibi ilgi isteyecektir. Onun bu sıkıcı gününü tersine çevirin.

3.Etrafı toparlayın: Kocanız eve dönmeden hemen önce onun görebileceği yerleri son bir defa kontrol edin ve çocukların defterleri, kitapları, oyuncakları gibi ortalıkta gereksiz eşyaları kaldırın. Masaların tozunu alın. Kocanız eve geldiğinde kendisini dinlenebileceği ve istemde bulunabileceği bir cennette hissetsin. Bu ayrıca size de itici bir güç verecektir.

4.Çocukları hazırlayın: Çocuklarınızın ellerini, yüzlerini yıkamak için 5 dakika zaman ayırın, eğer küçüklerse saçlarını tarayın, gerekliyse elbiselerini değiştirin. Kocanız onları böyle görmeye bayılacaktır.

5.Gürültüyü azaltın: Kocanızın eve varış saatinde, tüm sesleri - çamaşır, bulaşık makineleri gibi - kapatın veya çok iyi izole edin. Çocuklarınıza sessiz olmalarını söyleyin. Onu görmekten mutlu olduğunuzu söyleyerek sıcak bir gülümseme ile karşılayın.

6.Bazı yapılmaması gerekenler: Onu problemleriniz veya şikayetleriniz ile karşılamayın. Yemeğe geç kalsa bile şikayet etmeyin.

7.Onu rahat ettirin: Yaslanabileceği bir koltuğa oturmasını veya yatak odasında uzanmasını sağlayın. Onun için sıcak veya soğuk bir içecek hazırlayın. Yatağını hazırlayın ve ayakkabılarını çıkartmayı teklif edin. Alçak sesle, sakin ve sıcak konuşun, dinlenmesine izin verin.

8.Onu dinleyin: Ona söyleyecek binlerce şeyiniz olsa bile bunun zamanı onun eve geldiği an değildir. İlk önce onun konuşmasına izin verin.

9.Geceyi onun gecesi yapın: Sizi yemeğe veya bir eğlence yerine götürmediği için şikayet etmeyin, onun dünyasındaki baskıları ve sıkıntılarını anlamaya çalışın, onun gereksinimi evde olmak ve dinlenmektir.

10.Amaç: Evinizi kocanızın dinlenebileceği barış ve huzur dolu bir yer haline getirebilmektir.

Vay be...

Özgürlükler ülkesi Amerika ha. Hiç olmazsa bunlar bizde ders diye okutulmuyor, yoksam çekeceğimiz vardı feminist arkadaşlardan. Eğer Amerika özgürlüğü böyle yakaladıysa işiniz var hatunlar… Her ne kadar kanunlarımızda evin reisi tanımlaması varsa da en iyisi siz oturup kalkıp "Atatürk'e dua edin.

Kalın sağlıcakla...