Beyin Yıkama 1
Üst Düzeye Çık Sonraki Başlığa Git

 

``Çek o pis ellerini düşüncelerimden!" (1)

Kalem: Abartman

Bu bölümde, Beyin Yıkama Tekniklerinin kötü amaçlarla kullanılması sorununa yalnızca yüzeysel bir bakış atacağız.  Varlığı dahi tespit edilemeyen bir şeye yönelik yasal çalışmalar yapılması pek mümkün olmadığı için elle tutulur kanıtlar sunmak da zor. Hele ki Beyin Yıkamak yasal güçler tarafından da kullanılıyorsa... Düşüncelerimizin çamaşır makinesinden ne zaman çıktığı ve yıkama sırasında hangi programın kullanıldığını dert etmek için bolca zamanımız olacak. Ama önce ``beyinlerin yıkanabileceğini" fark etmeliyiz. Farkındalığı başlatmak için gereken ilk adım insanların ilgisini çekmek. Sanırım ``başyazı" ilginizi yeterince çekmiştir. Konu hakkında YER6'da verilecek küçük bilgiler bile, yaşadığımız günlerde kibar ismiyle dönüştürme, ama gerçek anlamıyla Beyin Yıkama Tekniklerinin üzerimizde nasıl denendiğini ve bir çoklarımızın bu tekniklerle nasıl içli dışlı olduğunu görmemize yetecektir.

Beyin Yıkama konusu özellikle kitle iletişim sektöründe çalışanları yakından ilgilendiriyor. Bilinçsiz yayınların bile kitleler üzerinde ne kadar etkili olabileceğine zaman zaman tanık olan bizler, kitle iletişim araçları üzerinden bilinçli bir Beyin Yıkama tekniğinin kullanılması halinde öldürücü bir silahın üzerimize doğrultulmakta olduğunu az çok çıkarımlayabiliriz.

Yüzyılımız bu silahın çok etkili bir şekilde kullanılışına tanık oldu. Hitler Almanyası ve Nazizmin ortaya çıkışı, uygun sosyokültürel ve ekonomik ortamın varlığına bağlı olmakla birlikte, bu akımın yükselişi ve dünyanın başına bela olma gücüne erişmesini sağlayan; Beyin Yıkama Tekniklerinin çok başarılı bir biçimde Alman halkı üzerinde kullanılmış olmasıdır. Tarihte daha geriye gidecek olursak, dünyanın ilk terör örgütlerinden birinin kurucusu olan Hasan Sabbah'ın da Beyin Yıkama Tekniklerinin benzerlerini kullanmış olduğunu görürüz. Oysa, ne o kadar geriye ne de çok uzaklara gitmeye gerek var! Ülkemizde de, hemen her köşe başında bu teknikleri bilinçli-bilinçsiz kullanan, veya bu tekniklerle etki altına alınan kişilere rastlayabiliriz. Yazı-dizimiz ilerledikçe ``nasıl?" sorusunu yanıtlamak için pek çok fırsatımız olacak.

``BEYİN YIKAMA" VAR!

Birçoğumuz Beyin Yıkama diye bir şeyin olamayacağına inanır. Bu inanç insanın kendisine duyduğu temelsiz güvenden kaynaklanıyor kuşkusuz. Beyin Yıkama ile ilgili gerçeklerin en önemlilerinden birini, daha en başından belirtelim: İNSANLIK TARİHİ BOYUNCA KİMSE BEYNİNİN YIKANDIĞINI NE FARK ETMİŞ, NE DE BUNA İNANMIŞTIR. Beyni yıkanan kişiler, kendilerine hükmedenleri tutkuyla savunur, bunların kendilerine ışığı gösterdiğini ya da kendilerini mucizevi biçimde değiştirdiğini iddia eder.

Beyin Yıkama ya da yumuşatılmış terimiyle dönüştürme-konversiyon  tekniklerinin kullanıldığı süreç boyunca insanların iç dünyaları ortaya çıkartılır ve yok edilir. Olumlu amaçlar çerçevesinde kullanıldığında, dönüştürme tekniklerinden katılımcıların bağımsızlıklarına ulaşmaları ve kendilerine yeterli hale gelmelerini sağlamak için yararlanılır. Fakat bu teknikler her ne zaman kullanılsa, katılımcılara mutlaka açıklama yapılmalı, katılıp katılmama kararının kendilerine ait olduğu söylenmelidir. Kişiler katılımlarının sonucunda ne elde edeceklerini bilmelidir.

Tekniklere girmeden önce, biraz tarihçeden söz edelim.

DÖNÜŞÜMÜN DOĞUŞU

BEYİN YIKAMA İÇİN KULLANILAN DAHA MASUM BİR SÖZCÜK: ``DÖNÜŞÜM". Bu konuda yapılacak bir çalışma kuşkusuz 18.yy Amerikasındaki Hıristiyan Uyanış Hareketinden başlatılmalıdır. Bilimsel literatür, Jonathan Edwards'ın, bu tekniği 1735'de Northampton'da (Massachusetts) yaşanan dini bir çatışmada tesadüfen keşfettiğini söylüyor.

Dünyanın bir yerlerinde, tarihin herhangi bir döneminde hep olageldiği üzere 1700'lerde de dinsel uyanışa çağırmakta birileri öbürlerini. Çağıran uyanık Jonathan Edwards isimli bir vaiz. Çağırılan ise tabii ki kurtarılmayı bekleyen günahkarlar. Edwards, Uyanış Toplantılarına katılan günahkarlarda suçluluk ve kaygı duyguları uyandıran, gerilim düzeylerini yükselten konuşmalar yaparak, onları önce çözmekte, daha sonra da teslimiyet göstermelerini sağlamaktaydı. Yaptığı, teknik anlamda beyni arındıran koşulları hazırlamak ve sunulan yeni programı kabullenmesini sağlamaktı. Sorun ise, beyne sunulan yeni girdilerin olumsuz olmasıydı. Onlara sürekli olarak ``Sizler günahkarsınız!... Cehenneme gideceksiniz!" telkininde bulunuyordu. Sonuçta, kimileri intihar etti, birçoğu ise en azından girişimde bulundu. Telkin biçimindeki yeni girdiler, önceki fikirlerin yerini almış, Edwards, uyanışın sonuna kadar olumsuz telkinler vermeyi sürdürdüğü için, çoğunluk bunları kabul etmiş, telkinler doğrultusunda ya da kendilerinden istendiği biçimde eylemde bulunmuşlardı. İlginçtir; bu kişilerin yakınları da ebedi kurtuluşa ulaşmak için karşı konulması güç bir intihar saplantısına kapılmış olduklarını itiraf etmiştir.

Aynı teknikleri kullanarak oldukça etkili olmuş bir diğer Hıristiyan Uyanışçı da Charles J. Finney. New York'daki büyük dini dönüşüm sırasında yükünü tutanlardan...

Bir din adamı, kült lideri, manipülatör ya da bir otorite figürü, beyni süpürme-temizleme evresine başladı mı, etkisi altındaki insanların yönetilmeye açık hale geldikleri gözlenir. İnsanların yöneten ve yönetilen olarak toplum içerisindeki yerlerinden söz ettiğimizde, ilişkilerindeki anahtar kelimenin daima ``yönetmek" olacağı açıktır. Beyin Yıkama Teknikleri de ya ``yönetime gelmeyi" ya da ``yönetimin kalıcılığını" garanti altına almakta kullanılmıştır çoğunlukla. Yönetimde olmak veya yönetimde kalmak ise güç sahibi olmanın ötesinde, vakitin nakitliğinden daha peşin anlamda PARA demektir.

Ancak bu noktada belirtelim ki; çoğu din propagandacısının, Beyin Yıkama Tekniklerini kullanmakta olduğunu bildiği ya da fark ettiğini söylemek olası değil. Aynı tezgahtan geçirildikleri için, bir yöntem olarak uyguladıkları ``ikna", başka bir terimle söylersek ``tebliğ" çabalarının aslında Beyin Yıkama tekniği çerçevesinde değerlendirilebileceğinin ayrımına varamazlar. Elde ettikleri sonucu, bir uyanış olarak değerlendirmeyi, veya Tanrının kendilerine doğru yolu göstermesi olarak algılamayı yeğlerler.

Edwards'ın, gerçekten işe yarayan bu tekniği tesadüfen bulmuş olduğu söylense de, doğu dinleriyle biraz ilgili olanlar, yazı dizimiz ilerledikçe anlatacağımız tekniklerin alt unsurlarından çoğunun, Şamanlarda Yüce Ruh'a, Kabalistlerde Yehova'ya, İslami tarikatlarda Allah'a yakınlaşmanın, onun sıfatlarıyla yüklenmenin, uzak doğu dinlerinden Budizm'de Nirvana'ya, Zen sanatında Satori'ye erişmenin yöntemi olarak öğretildiğini fark edebileceklerdir. Edwards ve diğerleri yüzyıllar boyu kullanılan bu teknikleri kopyalamış ve güncelleştirerek sürdürmüştür. Bilgi ve teknolojimiz daha da sofistike hale gelip, medya aygıtları yaygınlaştıkça, dönüşümün etkisi büyümüş, günün moda deyimiyle kapsama alanı genişlemiştir. Çoğu ortodoks din inişe geçmişken, Hıristiyan fundamentalizminde olduğu gibi yeni söylemler ve yeni yaklaşımlarla medyada boy gösteren tarikat temelli İslami akımların yükselişinin en önemli nedenlerinden biri, özellikle TV yolunu kullanıyor olmalarıdır.

Bu tekniklerin Hıristiyan Uyanışçılar, kültler, potansiyel geliştirici eğitim programları, hatta A.B.D. Silahlı Kuvvetleri tarafından hala kullanılmakta olduğu bilinen bir gerçek. Ülkemizde de muadillerinin aynı tekniklere zaman zaman ve farklı amaçlarla da olsa başvurdukları pekala gözlemlenebilir. Ola ki birileri ``düşünce özgürlüğü" maskesi altında beyninize sızmıştır. Aman ha. Dikkat!

BEYNİN ÜÇ EVRESİ

Keşfi, her nekadar oldukça eski tarihlere uzanıyor ve Doğu kökenine dayanıyor ise de Beyin Yıkama tekniğini başarıyla formüle edenler Batılı Hıristiyanlar olmuş. İşin içerisinde din kurumu olsun olmasın bu teknikler kullanılarak devletler yıkılmış, devletler kurulmuş, yönetilmiş ve tabii ki karşı ayaklanmalara zemin hazırlanmış, ortam yaratılmıştır.

Teknik açıklamalar için Rus bilim adamı Pavlov'a bakmak zorundayız. Çoğumuz, fareler ve köpeklerle yaptığı koşullandırma deneyleriyle tanırız onu. Beyin Yıkama konusunda bir yazı elbette Pavlov'suz olamaz.

20.yy'ın başlarında, hayvanlarla yaptığı çalışmalar insanlarla yapılacak olanlara kapı açtı. Rus devriminin ardından Lenin, Pavlov'un araştırmalarının kendi amaçları doğrultusunda insanlar üzerinde de uygulanabilme potansiyeli olduğunu görerek konuyla ilgilendi.

Pavlov, koşullama deneyleriyle beynin, farklı ve birbirini izleyen üç transmarjinal (aşkın) ``blokaj"  durumunu belirledi.

İlk evre; beynin hem güçlü hem de zayıf uyarıcıya karşı aynı tepkiyi verdiği EŞİT EVRE, ikincisi; beynin zayıf uyarıcıya güçlü uyarıcıdan daha aktif tepki verdiği PARADOKSAL EVRE, sonuncu evre ise, koşullanan tepki ve davranış örüntülerinin olumludan olumsuza ya da olumsuzdan olumluya dönüştüğü ULTRA PARADOKSAL EVRE'dir.

İlkinden sonuncuya doğru kademe kademe ilerleyerek koşullamanın etkisinin artması sağlanmakta ve dönüşüm tamamlanmaktadır.

Dönüştürmenin değişik yolları var. Ancak dini ve politik Beyin Yıkamada en yaygın olan ilk adım, kişi ya da grubun duyguları üzerinde anormal düzeyde öfke, korku, heyecan ya da gerginliğe ulaşana kadar çalışmaktır.

Bu zihinsel durumların sonucu, algılama bozulur ve sürmekte olan telkinin etki gücü artar. Bu süreç ne kadar uzatılır ve yoğunlaştırılırsa, telkinin etkisi o derece yüksek olur. Katarsis, yani ilk beyin evresine ulaşılabilirse, beynin tamamen işgali kolaylaşır. Varolan zihin programı, yeni düşünce ve davranış örüntüleriyle yer değiştirir.

Bilmem benimle aynı şeyleri düşünüyor musunuz şu anda? Aklımdan, Medyanın, özellikle ticari televizyon kuruluşlarının damarlarımıza pompaladığı adrenalin maddesinin hangi amaca hizmet ettiği geçiyor ister istemez. Farklı düşünen, farklı şeyleri gereksinen bizler, düşüncelerimiz ve gereksinimlerimiz ne olursa olsun varlığımızın tehlikede olduğu telkinini her haber bülteninde, güncel konuları işleyen her programda düşüncelerimize sokulmuş buluyoruz. Heyecanlanıyor, öfkeleniyor, bazen korkuyoruz. ``Acaba bilinçsiz olacak kadar masum olabilirler mi?" diye düşünmeden edemiyor insan.

Normal beyin işlevlerini değiştirmek için kullanılan diğer silahlar da tanıdık. Yüksek şeker diyeti uygulamak, aç kalmaya, az yemek yemeye özendirmek, oruç tutturmak, kişiyi bedeninin rahat edemeyeceği konumlarda bulunmaya ikna etmek, soluğun düzenlenmesi (regülasyonu), meditasyonda mantra okumak (zikir yapmak), korkutucu sırların açılması veya açılıyor gibi yapılması, özel ışıklandırma ve ses efektleri, tütsü yakmak, sarhoş edici veya uyuştrucu/uyarıcı maddelerle algıları bozmak.

Çağdaş psikiyatrik tedavilerde de, elektrik şoku ve kan şekerinin ensülin yoluyla düşürülmesiyle aynı sonuçlar alınıp normal beyin işlevleri değiştirilebilmektedir.

Bazı tekniklerin nasıl uygulandığına geçmeden önce, hipnoz ve dönüştürme taktiklerinin birbirinden farklı iki teknik olduğunu belirtelim. Dönüştürme Teknikleri hipnoza oranla etki bakımından daha güçlü olmasına karşın, yine de, çok daha yoğun ve hızlı sonuçlar elde etmek amacıyla bu iki teknik sıklıkla birlikte kullanılır...

... dedikten sonra, konunun çetrefilli taraflarını gelecek sayıya bırakıyoruz.

5. sayımızda, Amerikan Yeniden Doğuşçu Din Adamları'nın keselerini doldurmak için kullandıkları Beyin Yıkama yöntemlerine değineceğiz. Hipnotizörlerin sıklıkla başvurduğu ``Voice Roll" yönteminden bahsedecek, beyin kimyasını harekete geçirerek ruhsal ve fiziksel sağaltım yapanların, kişiler için ne tür tehlikeler doğurduğundan söz edeceğiz. Tabii, anlatılanların paralelinde, ülkemizde de yükselişini sürdüren dinci akımların benzer yöntemlerden nasıl yararlandığına, tebliğlerini nasıl yaptığına, militanlarını nasıl yetiştirdiğine ve nihai amaca ulaşmak için uygun ortamı nasıl yaratmaya çalıştıklarına dair ipuçları vereceğiz.

Tabii, eğer 5. sayı çıkabilirse!..

Kendinize dikkat edin! YER6 size, birilerinin algılarınızla oynamakta olduğunun ayrımına vardığınızda  ``çek o pis ellerini düşüncelerimden" demenizi öneriyor.

Kalın sağlıcakla. Sağ kalın.

 

Üst Düzeye Çık Sonraki Başlığa Git