Kafatası mı?
Üst Düzeye Çık Sonraki Başlığa Git

Hamamtası mı, Kafatası mı?

Kalem: Sufi

Okumak ve göz atmak…İkisi birbirinden öylesine farklı ki. İlkinde düşünceler, sözcükler aracılığıyla beynimize ulaşıyor ve orada bir yer işgal ediyor, olumlu ya da olumsuz bir tepkiye neden oluyor. Ötekinde ise göz ile beyin arasında devamlı bir bağlantı sözkonusu değil. Belki bir sözcük beynimizde bir düşünceye yol açıyor ve göz attığımız yazı hakkında, tamamını okumadığımız için, bir yorumda bulunuyoruz: ``Vay kafatasçı vay!.."

Okuyoruz da nasıl okuyoruz? Derinlemesine mi, yani kendimizi yazıya vererek mi? Yoksa göz gezdirerek, yazının büyük bölümünü atlayarak mı?

Beni bu konuda ahkam kesmeye zorlayan olay, ``Hepimiz Bir Ademdeniz Amma!" başlığını taşıyan yazıma gösterilen tepki oldu. Ne yazdığımı çok iyi biliyordum ama yine de yanlış anlamaya yol açabilecek sözcükler olabileceğini düşünerek yeniden okudum. Evet, okudum ve gördüm ki yazdıklarım Türkçe. Öyle bir satır atlayarak okunduğunda başka anlamlara yolaçacak bir durum da yok. El insaf! Yazıya şöyle başlıyorum: ``İnsanları renklerine, boylarına poslarına, kafatası şekillerine göre ayırmak Batılı bilimadamlarının eseridir… İnsanları ve onların oluşturdukları toplulukları ırkçı bir düşünceyle bir takım gruplara bölmek önceleri işlerine gelmiştir… İnsanları mutlaka bir grup içine alıp sınıflayacaksak incelememiz gereken kafatasları değil, konuştukları dilleri ve daha sonra düşüncelerini döktükleri yazılarıdır…" İçinden bölümler aktardığım yazım böyle devam ediyor. Şimdi gülmek mi lazım ağlamak mı? Bana birisi ``Bu düşüncelere sahip bir insan nasıl kafatasçılıkla suçlanır?" sorusuna cevap versin ona kafatası kolleksiyonumu bağışlayacağım.

Şaka bir yana okuyalım ve araştıralım arkadaşlar… Sağımızda, solumuzda ülkemiz aleyhinde dönen dolaplara karşı uyanık olalım. Kaç kişinin Almanya'daki bir toplantıda, Türklerin bir ulus niteliği taşımadığı, küçük ve birbirinden bağımsız azınlıklardan oluştuğu ve en ufak bir sarsıntıda darmadağın olacağı konularının konuşulduğundan haberi var. Bu düşünce öncelikle kimlerin işine yarar bir düşünün… Bir ipucu vereyim: Ümmetçiler olabilir mi? Zaten Batı'nın Türkiye için istediği ``Ilımlı İslam Modeli" adını verdikleri zırvalık değil mi? Böylece bu ülkeyi kolayca bölüp, rahatlıkla dişlerini geçirebileceklerini sanıyorlar. Onların benimsetmeye çalıştıkları düşünce ``Anadolu'nun kendi anayurtları olduğu, bizim ise bu toprakları işgal etmiş göçebe Asyalılar olduğumuz." Daha önceki bir yazıma konu olduğu gibi, bu amaçla Yozgat'a kadar gelip, ``Biz Galatlar'ın torunuyuz bu topraklar da atalarımızın anavatanı" dememişler miydi? Bunun üzerine Yozgat valisi de ``Almanlar'ın iddiaları inandırıcı, Bakanlıktan uzman istedik" diye gazetelere demeç vermemiş miydi? Bunlar değil miydi ``Avrupalılar'ın tarih sahnesinde görülmeleri Hititlerle başlar" diyen?

Elimde bir kitap var. Adı ``Sevr Entrikaları". Yazarı ise Paul C. Helmreich. Bu kitaptan bir kaç satır: ``Masanın etrafı çok kalabalıktı. Amerika nasihat verici ama somut bir şeylere bulaşmaktan kaçınarak, İngiltere alaycı ve kibirli, Ermeniler abartılı lobicilik faaliyetleriyle, Fransızlar `iyi polis' rolüyle, İtalyanlar beceriksiz ve kararsız… Herkesin Türkiye'de bir çıkarı vardı; olmayanlar da icat ediyorlardı! Bir noktada çıkar savaşının da ötesine geçilmiş, yıllara yayılan `gaflet antlaşması' sürecini, açık açık nefret belirlemeye başlamıştı. `Barbar bir ulus' olan Türkleri Avrupa'dan kovma fırsatı kaçırılmamalıydı. Llyod George, Yunan Başbakanı Venizelos'a hayranlığıyla basiretini kaybetmiş, Türklerin İstanbul'dan çıkartılmasında diretiyordu. Ateşli siyasetçiler, ``Türklerin İstanbul'u fethetmesiyle bir çağ kapanmıştı, şimdi İstanbul Türkler'den geri alınınca yine bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılacak," diyorlardı…"

``Türkiye üzerinde, tüm büyük güçler için, nimetleri sömürülecek imtiyaz alanları ve neredeyse aklınıza gelecek tüm azınlıklar için, birer `ülke' planlanıyordu: Ermenistan, Kürdistan, Lazistan…"

``Üstelik, Türkiye taraf değil ganimetti ve neyin nasıl istendiğinin Padişah hükümetine dikte edilmesi yetiyordu. Mustafa Kemal önderliğindeki `Ulusalcı Hareket'e gelince… `Yalnızca bir baş ağrısı'ydı büyük güçler için. Oysa aralarından bazıları, olup bitenin farkındaydı: ``Paylaşma savaşımızı bir an evvel bitirmezsek, karşımızda bir Türk hükümeti bulamayacağız…Ya da daha beteri, baş edemeyeceğimiz bir Türk hükümeti bulacağız…"

İşte böyle…Eskiler ne güzel söylemiş: "Tarih tekerrürden ibarettir" diye. Huylu huyundan vazgeçer mi? Gözleri hala Türk topraklarında… "BÖL VE YÖNET" siyaseti…

Hayır efendim! Bu topraklar tarihten önce de bizimdi, tarihten sonra da bizim kalacak. Misak-ı Milli sınırları içinde ``Ne Mutlu Türküm" diyebilen herkes, ``Yurtta Barış Dünyada Barış" içerisinde yaşayacak. Ama Türk'ün sabrını taşırmadan.

Eğer tüm bu düşüncelerimden dolayı bazıları bana ``kafatasçı" diyeceklerse, ``evet, hem de kafatasçıların hasıyım" diyorum. Ben bu topraklar üzerinde yaşamaktan, Türk olmaktan ve Atatürk gibi bir lidere sahip olmaktan gurur duyuyorum. Bu yazıma da O'nun sözleriyle nokta koyuyorum.

``Türk Milleti…Sen Anadolu denilen yurda sonradan gelme değil; ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın!.."

``Bu memleket, tarihte Türk'tü, halen de Türk'tür, ve ebediyyen Türk kalacaktır." (16.3.1923)

``Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız Yurt, bağrından çıktığımız Türk Milleti ve bir milletler tarihinin binbir facia ve ızdırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir."

``Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa Türk olarak dünyaya gelmemdir."

Üst Düzeye Çık Sonraki Başlığa Git