Şair Atatürk
Üst Düzeye Çık Sonraki Başlığa Git

Şair Atatürk

Kalem: Kantar

Gençliğe Seslenişini ya da 10. Yıl Nutkunu okuduğumuzda, bize seslenen kişinin zengin bir geriplan ile olgunlaşmış dünya görüşü, imgelem gücü, anlatmak istediğini nasıl ifade edebileceğinin bilinciyle sözcükleri şekillendirme yeteneği ve daha önemlisi parlak bir zeka sahibi olduğunu ayrımsamak olası. Bir yazarın ``iyi" nitelemesiyle tanımlanabilmesi için tüm bu vasıflar ile donatılmış olması gerekiyor. Evet, hiç kuşkusuz; Atatürk tüm diğer niteliklerinin yanında iyi bir yazar. Toplumun gözündeki yeri, etki gücü ile birleştiğinde kitleleri coşturan, harekete geçiren, o büyük hitabet yeteneği ile de donatılmış Atatürk, "Nutuk" gibi çok yönlü büyük bir eseri ustaca kaleme almış, gelecek nesillere bir ibret belgeseli bırakmış olmanın yanında, asker ve devlet adamı yönlerini pekiştiren edebi bir yönü olduğunu da kanıtlamıştır.

Ata'nın yazarlık yönünü hepimiz biliyoruz. Her nekadar pek fazla gözönünde olmasalar da çoğu askeri, siyasi ve eğitici nitelikte olan bir çok eseri var. Şu günlerde ``Kaynak Yayınları" tarafından derlenerek yayınlanan ``Atatürk'ün Bütün Eserleri" isimli yapıt 1903 ile 1915 yılları arasında kaleme aldığı birçok yazıyı günışığına çıkartıyor. Resmi yazışmalar, özel mektuplar, raporlar ve tarihçeler bu eserin derledikleri arasında.

Kitabın sayfalarını çevirirken, ``bilmediğimiz diğer bir yönüyle ilgili birşeyler bulabilir miyim acaba" diye aklımdan geçiyordu ki, biraz hayal kırıklığına uğradım doğrusu. Edebiyatla fazlaca uğraşamadığı için üzüldüğünü bildiğim Ata'nın şiir yazmışlığı da var mıydı? ``Özel yazışmalarında sık sık dönemin ünlü şairlerinin şiirlerine yer veren Ata, elbette bir iki denemede bulunmuş olmalı" diye düşünmek ondan çok şey beklemek anlamına gelir belki... Ama hayır! Bu zengin ruh, mutlaka, düşünce ve duygularını en yalın ve en edebi biçimde anlatmaya izin veren şiir ile de ilgilenmiş olmalıydı. Arşivimde kısa bir tarama yapmak yanılmadığımı kanıtladı.

10 Kasım 1995'te Milliyet gazetesinde yayınlanan bir yazı; o sıralarda Selçuk Üniversitesi'nde öğretim görevini Doçent olarak yürüten. Saim Sakaoğlu'nun yaptığı bir inceleme sonunda Atatürk'ün bu yönüyle ilgili bulgulara ulaştığından söz ediyordu.

Sakaoğlu'na göre "Mustafa Kemal'in şiir dünyasının kapısını aralaması, kendisinden üç yaş büyük olan arkadaşı Ömer Naci'yle tanışmasından sonra" başlıyor.

Ata'nın ağzından;

"Merhum Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğuna o zaman muttali oldum. Şiir bana cazip göründü. Fakat hitabet hocası diye yeni gelen bir zat beni şiirle iştigalden men etti. ``Bu tarz-ı iştigal seni askerlikten uzaklaştırır" dedi. Mahaza güzel yazmak hevesi bende baki kaldı."

Ayrıca, Atatürk'ün yazdığı ileri sürülen bir şiire de yer verilmiş Milliyet'in yazısında. Her nekadar, söylem biçimi bakımından tarzına uymadığını düşünsem de, gerek dil teorisi, gerekse tarih tezi açısından bakıldığında, Atatürk'ün düşünceleriyle paralellikler bulunduğu da görülebilir. Dikkatli gözler şiirin, batılı tarihçilerin direttiği bilinen gerçeğin aksine Türk boylarının Anadolu'ya ve Avrupa'ya yayılışının çok çok eski tarihlere dayandığını vurgulamakta olduğunu, dolayısıyla Türk Tarih Kurumu'nun oluşturulmasına temel olan düşünsel ve tarihsel görüşleri savladığını da görecektir.

Kararı siz verin.

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır?

Tuna ezelden Türk diyarıdır.

Bilinen tarihler söylememiş bunu.

Kalkıyor örtüler; örtülen doğacak,

Dinleyin sesini doğan tarihin,

Aydınlıkta karaltı; karaltıda şafak,

Yalan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,

Avrupa'nın Alpleri'nde Oğuz torunları,

Doğu'dan çıkan biz; Batı'da yine biz,

Nerde olsa kendimizi biliriz.

Hep insanlar kendileri bilseler,

Silînir o zaman ki; hep biliriz.

Ey birbirine diş bileyen yığınlar,

Ey yığın yığın insan gafletleri,

Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde;

Dünya o zaman görecek hakikat nerde?

Hakikat nerde?

Üst Düzeye Çık Sonraki Başlığa Git