Öteki & Diğeri
 MÜZİKHANE
 Kimiz Biz?
 Yeşil Makine
 Eğri Büğrü
 Öteki & Diğeri
 Muska

Eğri Büğrü'nün üzerinden silindir geçmiş gibi dümdüz olması, hala akıllarını başlarına getirmemişti birilerinin... Bir yanda eğitimini aldıkları mesleğe açılan kapı, öte yanda müzik üretmenin bağımlılık yaratan uyarıcı gücü. Karar verilene ya da başka bir deyişle "müzikte var olana kadar" ekmeği taştan çıkarma zorunluluğu da vardı tabi. Bu taş tüm ağırlığııyla Teo ve Hakan'ın üzerine biniyordu yavaş yavaş.

TRT Çocuk Programları Servisi yeni başlayacak ve o güne kadar Türkiye'de eşi menendi görülmemiş bir çocuk programı kuşağı tasarımı içindeydi ve ayak işleri için genç, dinamik ama daha önemlisi herşeye "he" diyecek elemanlara gereksiniyordu. Cumatesiden Cumartesiye programı ("böyle de isim olur muymuş?" demeyin, az önce belirlitdiği gibi o sıralar herşeye "he" diyorlardı) gerek 3 saate yaklaşan yayın süresiyle, gerekse yapımın neredeyse yarısından çoğunun "handmade" olması zorunluluğuyla, ancak köle çalıştırarak üretilebilecek bir programdı. Köleler ise tabii ki Teo ve Hakan'dı. Ama bu köleler hem o zamanlar Türkiyenin tek televizyon yayın kuruluşuna kapağı atmanın hem de okulda öğrendiklerinin semeresini almanın hevesiyle gönüllüydüler deli gibi çalışmaya. Çalıştılar da.

İşin en güzel yanı, Mazhar Fuat Özkan, Barış Manço gibi pop müziğin patladığı günlerden çok çok önce kendilerini kanıtlamış müzik adamlarından feyz alma olanaklarını yakalayacakları bir ortamın doğmasıydı. Cumartesiden Cumartesiye'nin Birlikte Söyleyelim Kuşağı için dizi çekimler yapılıyordu bu insanlarla. Ve kimin kim olduğunu, daha da önemlisi "ne" olduğunu öğrenmek için iyi fırsatlardı. Tabii, tüm yorgunluğun göz kapaklarına yaptığı baskıyı yenip de gözlerini aralayabildikleri anlarda. Bu yoğunluk ve yorgunluk ilk günlerde müzik çalışmalarına sekte vurduysa da, sonraları işler yoluna girdi.

Yeni enstrumanlar ve yeni olanaklar artık "ikili" olmak durumunda kalan Teo ve Hakan'a uzak ufuklara bakma cesaretini de veriyordu. Bu cesaret, ikilinin müzik adına yaptıkları işlerin pişmeye başlayıp servise hazır duruma gelmiş olması ve o yıllarda Türkiye'de yapılmakta olanlardan "farklılığı"yla birleşince, ekip kendileri için "Öteki ve Diğeri" gibi iddialı bir ismi seçti. Artık, sessiz çabalar gitgide yükselen bir fısıltıya dönüşmüştü ve "ses getirme" hevesi iyice telaşlı bir çalışmaya itiyordu adamlarımızı. O dönemlerde de bugün olduğu gibi herşey, "kafakol" düzeniyle işliyordu Türkiye'de. Ne yaptığından ve ne ürettiğinden daha önemli olan, kimleri tanıdığın ve onları nasıl kafaladığındı. Netekim, yalnızca yaptığın müziğe inanmak, müziğini insanlara duyurmak için yeterli değildi. "İlişkiler" gerekliydi ve TRT bunun için bulunmaz bir mekandı. Eee, Öteki ve Diğeri'nin elleri de armut toplamadı tabi.

Aslında "armudun iyisini yiyenler" başka platformlarda, arabesk aleminde, özgün müzik söyleminde, "fantezi" ismini henüz almamış halk müziği çalıntılarında insanlara sokuşturduklarıyla zaten ortada armut marmut bırakmamışlardı. Analitik bir yaklaşımla bu akımların yükselişini çözümlemeye çalışan Öteki ve Diğeri, batı formlarında müziğin bir türlü tutunamayışının açıklamasını da içine alacak biçimde bir yaklaşım yolu keşfetti. Olsa olsa, Batı müziğinin tarihsel gelişiminin, batıda izlediği yolun Türkiye'de benzer bir gelişim sürecinden geçmemesi olabilirdi açıklama. Elbette 50'lerin blues'unu, rock'n roll'unu sindirmeyene heavy metal, popjazz satamazdınız. Elbette Gospel'i işitmemiş bir kulak Soul'un yürek ezen tınılarına yakınlık duyamazdı. Türk Sanat Müziğinden bozma, halk ezgilerinden esinli, arap müziği ritimleri destekli kosmopolit bir müzik daha çok satardı elbette batı formuna oranla. Öyle de oluyordu netekim. Öyleyse Öteki ve Diğeri'nin yolu, batının popüler müzik sürecinde geçirdiği evreleri simule etmek olmalıydı.

Parçalarının insanlara "söyleyecekleri" de vardı. Kimi zaman "ipini çekerler ve derler ki sana: BÖYLE YAP!" diye sesleniliyor kimi zaman da, "NEDİR İSTEDİĞİN? Biliriz ne istediğini!" diyerek düzeni ve düzeni yönlendirenlerin bireyleri nasıl avuçlarının içinde tuttukları "haykırılıyordu" dinleyiciye. Ama, bu haykırış hep kısık sesleydi. "Denetim" diye bir mekanizma vardı TRT'de ve müzik eserleri hem söz, hem müzik, hem de söz müzik uyumu açısından sıkı bir elemeye tabi tutuluyordu. Öyle ortaya çıkıp, "istemeden, dün gece seni aldattım" filan diyemezdiniz. Siz deseniz bile onlar dedirtmezlerdi. Sesiniz Öteki ve Diğeri'ninki gibi hep kısık kalırdı.

Bu farkındalık, Öteki ve Diğeri'nin Ümit Eroğlu ile yaptıkları ilk stüdyo çalışmasının niteliğini de belirledi. Bestesi 1981'de yapılan masum aşk şarkısı "DUY DA DÖN", Balo'nun bağlama ezgilerinin bir "yabancının" sazından çıkan nameler eşliğinde, büyük olsa da bir aranjörün düzenlemesiyle üreticilerine bile yabancılaşarak kaydedildi. Hatta bu yabancılaşma, o masum "sözlerin" bile TRT denetimine takılmasıyla daha da arttı. 1986'da "profesyonellik" yaşamına ilk adım atılmış oldu böylece.

Neyse uzatmayalım. Adamlarımızın aradığı fırsat, TRT'nin kadrolu personeli olup, çocuk servisinden ayrılışlarının üzerinden bir yıl kadar bir süre geçtiğinde düştü pençelerine. Birlikte Söyleyelim Kuşağı, çocuklar için üretilmiş popüler müzik eserlerini seslendiren gençlere gereksiniyordu. Arkadaşım Eşek, Vak The Rak gibi "büyüklerin" imzasını taşıyan parçaların çocuklarca çok tutulup, ciklet olması program yapımcılarını çocuklar için yeni besteler ürettirmeye itmişti.

Devir bu devirdi. MFÖ'nünİzzet Öz'le (Sihirli Lamba, Teleskop) uzun yıllar çalışması, Zuhal Olcay (Ali, Veli 49-50), Levent Kırca (Oyun Treni) gibi isimlerin çocuk yapımlarında yer alması, gerek televizyonun gücü açısından gerekse, önce çocuk ve gençlerin fethedilmesinin önemi açısından dikkate değer örnekler oluşturuyordu. Evet. "Başlangıç" için çocuklara seslenmek iyi fikirdi. Gerekli "ilişkiler" kuruldu.

12 parçadan oluşan bir grup çcuk şarkısı bestelendi. O zamanlar DEDE olarak bilinen ve Ankara'nın en tekamül etmiş stüdyolarından birinin sahibi olan ERKAN OBAN, parçaların düzenlemesi ve kayıtı aşamasında tüm becerilerini sergilediği adamlarımıza, profesyonelliğin ne anlama geldiği konusunda oldukça aydınlatıcı bilgiler vermeyi ihmal etmedi tabi. Üstelik, üretilenleri "bilinçli" bulması onlara yeni olanaklar sunması ve her türlü yolla desteklemesi sonucunu da doğurdu. Çocuk Şarkıları dışında, ARAMAK isimli bestelerini düzenledi ve kaydetti. Eurovision Türkiye Elemeleri'ne katılmalarına yardımcı olmak için tamaman ücretsiz bir biçimde tüm stüdyo olanaklarını ve tüm bilgisini destek olarak sundu, ÇARESİZ AŞK'ı adam etti. Yapımcılarla tanıştırdı, bestelerini pazarlayabilecekleri olanaklar yarattı onlar için. Dede Stüdyo'sunun TRT için ürettiği müziklerde Öteki ve Diğeri'nin söz ve seslerini kullanmasıyla bir ölçüde gitgide büyüyen borç hanelerinde ufak bir ödeşme fırsatını da tanıdı onlara. Oysa katkısı o denli büyüktü ki, hakkı asla ödenemez!

Yavaş yavaş ses getirmeye başlamıştı çalışmalar. DUY DA DÖN radyolarda çalınıyor, hatta sık sık istek alıyor, öte yandan 12 parçalık çocuk şarkıları serisi Öteki ve Diğeri'ni televizyon kanalıyla Türkiye'nin tüm evlerine sokuyor, radyo progrmları adamlarımızı "canlı müzik" yapmaları için konuk ediyor ve tempo gitgide artıyordu. Onur vericiydi bu gelişmeler. Aynı zamanda gayrete getirici.

Ancak kapı, yeni olumsuzluklara sonuna kadar açıldı yine. Makus talih, kaderin ağlarındaki yapışkan maddeyi çelikleştirdi aniden. Teo askere gitti ve tüm çalışmalar durdu. Bu arada DEDE'nin işleri bozuldu, stüdyo battı. Bu süre içinde tek iyi şey "Hakan'ın Nurlu'sunu bulmasıydı". Asker dönüşü, yeni yeni açılmaya başlayan özel televizyonların mesleğinde temayüz etmiş kişilere gereksinim duyması Teo ve Hakan'ı zor bir karar evresine getirdi tekrar. Müzikal işlerin olumsuz gelişmeler tarafından ablukaya alınması, diğer işlerin ise gitgide olumlu yöne kayıyor olması neniyle müziği yine ikinci plana itmeyi yeğlediler.

Teo Star'ın yan kuruluşu olan Tele10'a gitti, tam Hakan da yola koyulacakken TRT'de yeni bir kariyer fırsatı oluştu ve Haber Yönetmenliğine terfi etti. Tele10'un Almanya'dan yayın yapıyor olması, Öteki ve Diğeri'nin yaşamlarına "ötedeki ve berideki" durumunu getirdi. Teo Alamanyalardan, Hakan Angaradan, arada bu denli uzaklık varken ne kadar sürdürülebilirse o kadar sürdürdüler müzikal beraberliklerini.

Teo oralarda, bir home-stüdyo düzeni kurdu. Evinde "eskileri" aranje etti. Alman bir müzik adamı bulup, bir kaç eski besteyi de ona düzenlettirdi. Hakan beste üretimine devam ediyordu ama artık, Teo'nun yokluğu üzerindeki baskıyı kaldırdığı için "ikili" adına Türkiye ayağında yapılması gerekenlerle pek ilgilenmiyordu. Netekim, Öteki ve Diğeri'nin müziğin yollarına tekrar düşebilmesi için bir sihirli değnek gerekliydi. Belki de bir büyü gücü yüksek bir MUSKA.

Önceki Sayfa Sonraki Sayfa