Beyin Yikama 5
Üst Düzeye Çık Sonraki Başlığa Git

 

``Çek O Pis Ellerini Düşüncelerimden"(5)

Kalem: Abartman

Sonunda, derin bir ``ohh" çekebileceksiniz. Yazı dizimiz, bu bölüm ile sona eriyor. Taa en başında demiştik, ``uzun" diye. Aslına bakarsanız söylenebileceklerin binde biri söylendi. Bu bile bazılarına yetti ve yazı dizimizin gitgide paranoyak bir yaklaşıma büründüğü şeklinde yorumlar yapıldı. Gerçekten de endişelenmeliyiz. Kitle iletişim araçlarının gücü ile böylesine çepeçevre kuşatılmışken, örgütlenme, toplumsal bir yapı olarak böylesine destekleniyor ve özendiriliyorken, birçok kişiyi yalnızca ``hırs ve çıkar" yönetiyor ve biz masumlar, olup bitenler hakkında ince eleyip sık dokuyarak düşünmüyorken, endişelenmeliyiz! Endişelenmekte haklıyız! Beraber yaşadıklarımız bizim kadar masum değilken, onlar gibi olmayı beceremiyorsak en azından üzerimize doğrulttukları silahlar konusunda bilgi sahibi olmalıyız. Bu bilgi bizi endişelenmekten alıkoymayacak ise de, en azından savunma duvarlarımızı nasıl inşa etmemiz gerektiği konusunda aydınlatacaktır.

Eleştiri okları, savlananların hemen hemen herkes tarafından kullanılan yöntemlere yönelik suçlamalar olduğu şeklinde de fırlatıldı. Evet, özellikle ikna teknikleri gerçekten, şöyle ya da böyle hepimiz tarafından kullanılıyor. Ancak, birisini ikna etmeye çalışırken hangi mekanizmaları harekete geçirdiğimizi çoğumuzun bilmediğini de kabul etmeliyiz. Yöntemimizin ahlaki olup olmadığı konusunda hüküm vermek elbette ki vicdanımızın görevi. Zaten, vicdan dediğimiz denetim organına sahip olmayanlar amaçlarına ulaşmak için (o her neyse) her yolu kullanırlar ve emin olun, bir şekilde ulaşırlar o hedefe. Vicdansızlığa genellikle, onursuzluk ve sağlam bir mide eşlik eder. Yaşamda başarılı olmak için bunların temel beceri olduğunu söylemek de abartı sayılmaz. Abartı sayılsa bile, unutmayın ki, bu satırları yazan kişi; Abartman!

Sözü uzatmadan, beyin yıkama ve ikna teknikleri konusunda çağdaş gelişmeler ve teknolojik yaklaşımlara geçelim ve ``savunma duvarlarımızın" gün geçtikçe nasıl inceldiğini gözleyelim.

Bilinçaltı Programlama

Bilinçaltı mesajlar sadece bilinçaltımızın algılayabileceği gizli telkinlerdir. Bunlar, çalan müziğin gerisine gizlenen işitsel ya da bilinçli olarak algılanması mümkün olmayacak biçimde, bir resimle ya da modelle bütünleştirilen görsel telkinler olabilir. Çoğu işitsel bilinçaltı programlama kaseti düşük volümde kaydedilen sözlü telkinler içerir. Bu tekniğin verimliliğini sorguluyacak olursak, bilinçaltı telkinler algılanamıyorsa, etkili olamayacaklarını söyleyebiliriz. Bu nedenle, işitme eşiğinin altında kaydedilen telkinler yararsızdır. En eski işitsel bilinçaltı telkin tekniğinde, müzik sesinin gerisine döşenen ve parametrik bir ekolayzer kullanmaksızın telkinlerin anlaşılmasını olanaksız kılan bir ses kullanılır. Bu, patentli bir tekniktir.

Telkinleri, müzikle aynı akor ve frekansta yansıtacak, müziğin bir parçası gibi hissettirecek biçimde psiko-akustik olarak değiştirme ve sentezleme yöntemine dayanır. Ancak bu teknikle hazırlanmış bir kayıtı, bilinçaltı telkinleri tespit etmek amacıyla incelemeniz, frekansla oynamanız hiç bir sonuç vermez. Tespit etmenin yolu yoktur! Diğer bir deyişle, telkin bilinçaltında hissedilse de, en sofistike ekipmanlarla dahi izlenmesi olası değildir.

Her gün maruz kaldığımız propagandaları ve ticari manipülasyonları düşündüğümde tüylerim ürperiyor. Dinlediğimiz müziğin gerisinde nelerin gizlendiğin bilmenin ne yazık ki hiç bir yolu yok . Dinlediğimiz sesin gerisine ikinci bir sesin gizlenmesi mümkün. Dr. Wilson Bryan Key'in reklamcılık ve politika konusunda hazırladığı yazı dizisi, bu tekniğin özellikle gazete ve dergilerdeki reklamlarda nasıl kötüye kullanıldığını ortaya koyuyor. Bilinçaltı programlama konusunda sorulabilecek en önemli soru şu: Gerçekten işe yarıyorlar mı? Büyük mağazalarda çalınan müziklerin gerisinde bilinçaltı mesajlar veren programların sonuçlarına dayanarak bunu söyleyebiliriz. East Coast mağazalar zinciri, mağazada karşılaşılan hırsızlık olaylarında ilk dokuz ay içinde %37 azalma olduğunu belirtiyor. Bu mağazalarda verilen tek mesajın, satılan malların çalınmasını önlemeye yönelik olduğu söylense de gerçeği kim bilebilir ki? 1984'te teknik bir haber bülteninde (Beyin-Zihin Bülteni) yazılan bir makale, Illinois Üniversitesindeki Bilişsel Psikofizyoloji Laboratuarı Müdürünün görüşlerine dayanarak, bilişsel etkinliğimizin %99 kadarının bilinçsiz olabileceğini ortaya koyuyor. Bu uzun rapor şu sözlerle son buluyor: ``Bu bulgular, kilo vermeye yönelik telkin kasetlerinin, hipnozun, nöro-linguistik programlamanın terapötik amaçlı kullanımı, vb. bilinçaltı programlama yaklaşımlarının etkisini onaylar niteliktedir".

Kitlenin Kötüye Kullanımı

Bilinçaltı programlamanın en fark edilmez biçimleri konusunda bir örnek verelim. Büyük kalabalıkların karizmatik bir adamı dinlemek üzere bir araya geldiği mekanlarda bulunursanız, salona girdikten 20 dakika sonra farklı bir bilinç düzeyine girip çıktığınızı fark edebilirsiniz (eğer çıkabilirseniz!). Dikkatli bir gözlemle, spontan gösterilermiş gibi sunulan şeylerin aslında içine biraz sanat katılmış manipülasyonlar olduğu anlaşılabilir. Bu manipülasyonların etkisi, gözler açık durumdayken trans durumunun yaratılmasına bağlıdır. Trans sağlamak için ise, saniyede 6-7 devirlik titreşim yaratan bir ses kullanılır. Genellikle, kapalı mekanlarda havalandırma mekanizmasının çıkarttığı sesin arkasına gizlenir bu titreşim. İşte bu titreşim, dinleyicileri telkinlere hayli açık hale getiren alfa bilinç düzeyinin oluşumunu sağlamaktadır. Nüfusun %10-25'i, uyur gezerlik derecesinde bilinç düzeyi değişikliğine uğrayabilir. Konuşmacının telkinleri bu kişilerce potansiyel anlamda komut olarak kabul edilir.

Vibrato

Bu konu VİBRATO'dan söz edilmesini gerekli kılıyor. Vibrato, vokal ya da enstrümantal müziğin yarattığı titreşim etkisidir. Titreşimin yarattığı etki, insanların farklı bir bilinç düzeyine geçmesine neden olur. İngiltere tarihinin belli bir döneminde, sesleri belli bir titreşim düzeyini aşan şarkıcıların toplum önünde şarkı söylemesine, dinleyicilerin farklı bir bilinç düzeyine geçebileceği, özellikle de cinsel içerikli fanteziler kurmasına neden olabileceği gerekçesiyle, izin verilmezdi. Operaya giden ya da Mario Lanza gibi şarkıcıları dinlemekten hoşlanan insanlar, şarkıcının sesinin yarattığı bilinç düzeyi değişikliklerini iyi bilir.

ELF'ler (Ekstra Düşük Frekans Dalgaları)

Şimdi, edindiğimiz bilinç düzeyini biraz daha yükseltelim. Tüm bunlara ek olarak, işitilmeyen ELF'ler de vardır. Bunlar elektromanyetik dalgalardır. ELF'lerden öncelikli olarak denizaltılarla iletişimde yararlanılır. Saygın bir araştırmacı olan Dr. Andrija Puharich, Birleşik Devletler hükümetini Rusların ELF kullanımı konusunda uyarmak amacıyla bir deney yaptı. Deneye katılan gönüllülere, beyin dalgalarını EEG cihazıyla ölçmek üzere kablolar bağlandı ve sıradan bir sinyalin bile giremeyeceği metal bir odaya kapatıldılar. Puharich, metal kaplama odada bulunan gönüllülere ELF dalgaları gönderdi ve bu dalgalar metalden geçebildi. Gönüllüler ELF sinyalinin gönderilip gönderilmediğinin farkında değildi. Puharich teknik ekipmanla gönüllülerin tepkilerini izledi. Metal odadaki gönüllülerin %30'u 6-10 saniye içinde ELF sinyalini almıştı. Diğer bir deyişle, davranışlarında belli bir frekansta görülmesi beklenen değişiklikler gözlenmişti: Saniyede 6 devrin altındaki dalgalar deneklerin üzgün hissetmesine, bedensel işlevlerinde bozukluklara neden oldu. 8.2 devirde, kendilerini, sanki yıllar süren uzun bir meditasyondan çıkmış gibi iyi hissettiler. 11-11.3 devir arası, asi davranışlara neden olan depresif ajitasyon dalgaları oluşturdu.

Nörofon

1960'ların başlarında, henüz yirmili yaşlarına girmeden önce, Life dergisinin dünyanın en önemli bilim adamları listesine girmiş olan Dr. Patrick Flanagan'dan söz edelim. Yaptığı pek çok icat arasında Nörofon adını verdiği bir cihaz var. Bu, deriyle doğrudan temas ettiğinde programlı telkinler verebilen elektronik bir araç. Cihazın patentini almak istediğinde Birleşik Devletler işe yarayıp yaramadığını kanıtlaması isteminde buluyor, bunu kanıtladığında ise, Ulusal Güvenlik Ajansı nörofona el koyuyor. Patrick, yaptığı icadı ancak iki yıl süren yorucu bir yasal savaşım sonucunda geri alabiliyor. Cihazı kullanırken hiç bir şey duymuyor ve görmüyorsunuz. Cihaz, Patrick'in özel duyuların kaynağı olarak değerlendirdiği deriye uygulanıyor. Deri, ısı, dokunma, acı, titreşim ve elektriksel açıdan insan anatomisinin diğer uzuvlarına göre  çok daha fazla duyargaya sahip.

Yaptığı son testlerden birinde Patrick asker dinleyiciler için iki benzer seminer düzenler. Salon, bütün dinleyici grubunu aynı anda alabilecek kadar büyük olmadığından, semineri iki gece üst üste vermek durumunda kalır. İlk grubun son derece ölçülü ve tepkilerini göstermeye isteksiz olduğunu görünce, ertesi gün, gece vereceği seminerde kullanmak üzere özel bir kaset hazırlar. Kasetle, dinleyiciler ellerinin karıncalanması için telkinde bulunularak daha sıcak ve tepkili davranmaya yönlendirilir. Kaset, salonun tavanına bağladığı nörofon yoluyla çalıştırılır. Konuşmacı yoktur, hiç bir ses işitilmez ancak iletilmek üzere hazırlanan mesaj yerleştirilen kablo yoluyla doğrudan dinleyicilerin beynine iletilir. Dinleyiciler hayli ısınır ve tepkisel davranmaya başlar. Yapılan programlamaya uygun olarak elleri karıncalanır, kendilerinden beklenmeyen tepkiler gösterirler.

Günümüzün hayli ileri düzey teknolojik gelişmeleri insanları denetleyebilmek için yeni yeni olanaklar sunuyor. Beni en korkutan şey ise, insanların yönetiminin henüz orta düzeyde de olsa ele geçirilmiş olması... Oturma ya da yatak odanızdaki TV cihazı, sizi eğlendirmekten çok daha fazlasını yapıyor.

Devam etmeden önce, farklı bilinç düzeyleriyle ilgili bir başka noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Farklı bir bilinç düzeyine geçtiğinizde, sağ beyin yarınız devreye giriyor, bu da vücudunuzdaki doğal uyuşturucuların, teknik anlamıyla, uyuşturucuya eş olan enkefalinler ve beta endorfinlerin açığa çıkmasına neden oluyor. Diğer bir deyişle, kendinizi iyi hissediyorsunuz ve daha fazlasını istiyorsunuz.

Araştırmacı Herbert Krugmann'ın yaptığı testler, izleyicilerin TV karşısındayken sağ beyin yarılarının sol beyin yarılarının etkinliğini 2:1 oranında azalttığını göstermiştir. Daha basit bir ifadeyle, izleyiciler farklı bir bilinç düzeyine, sıklıkla da trans durumuna geçmektedirler. Bir psiko-fizyolog olan Thomas Mulholland, dikkat sürelerini ölçmek için genç izleyicileri, beyinleri yoğunluklu olarak alfa dalgaları üretmeye başladığında TV'yi kapatmak üzere programlanan bir EEG cihazına bağlamıştır. Gençlerden dikkatlerini yoğunlaştırmaları istenmişse de, pek azı TV'yi 30 saniyeden fazla açık tutabilmiştir. Çoğunluğu neredeyse hipnotize olmuştur. Trans durumunu derinleştirmek kolaydır. Bunun bir yolu, gösterilen filmin her 32 karesinde bir boş kare vermektir. Bu, sadece bilinçaltının algılayabileceği dakikada 45 vuruşluk nabız atışına neden olur ki, derin hipnoz durumu yaratmak için en ideal vuruş miktarıdır. Alfa bilinç düzeyi yaratılmasıyla, sunulan reklamlar ya da verilen telkinler izleyiciler tarafından büyük olasılıkla kabul edilecektir. Uyurgezerlik derecesinde derinleşen izleyicilerin büyük bölümü, verilen telkinler moral ve dini değerlerine ya da kendini koruma güdülerine aykırı değilse, bunları komut olarak alabilmektedir. Amerika'da çocukların 16 yaşına gelinceye kadar ortalama 10.000-15.000 saatlerini TV izleyerek geçirdikleri belirlenmiştir. Bu süre, okulda geçirdikleri zamanın çok üstündedir. Sıradan bir evde TV günde ortalama 6 saat 44 dakika sürekli açık kalmaktadır. Bu süre, geçen yıla göre 9 dakika daha fazladır. 1970'lerdeki oranın ise neredeyse 3 katıdır.

Açıkça görüldüğü gibi, hiç de iyiye gider bir durum yok. Süratle alfa bilinç düzeyinde bir dünya olma yolunda ilerliyoruz. Tıpkı Orwell'in yarattığı 1984 dünyası gibi... Uysal, durgun, dalgın bakışlı ve itaatkar... Purdue Üniversitesi psikologlarından Jacob Jacoby'nin projesi, test edilen 2700 kişinin %90'sını oluşturan tipik izleyicilerin, gördükleri şeylere ilişkin soruların %23-36'sını, izledikten bir kaç dakika sonra yanıtlayamadığını gösteriyor. Bu çok doğal, çünkü TV izlerken sürekli olarak trans durumuna girip çıkmaktalar. İnsanların derin trans durumuna geçtiklerinde olan bitenleri anımsamaya yönlendirilmesi gerekir. Aksi halde her şeyi otomatik olarak unuturlar.

Bu yazıda, buzulun sadece görünen kısmına dokunduk. Müziğin gerisindeki bilinçaltı mesajları, ekrana yansıyan bilinçaltı görüntüleri, hipnozla yaratılan görsel etkileri trans durumu yaratacak bir beceriyle birleştirmeye başladığınızda, etkili bir beyinyıkamatik oldunuz demektir. TV izlerken harcadığımız her saat daha da koşullanıyoruz. Tüm bunlara karşı bir yasa olup olmadığını merak ediyorsanız, yanıtı tahmin edin. YOK! Her şeyin olduğu gibi, işlerine geldiği gibi kalmasını isteyen pek çok güç var. Tüm bunlar için kendilerince geçerli nedenleri olduğu bir gerçek...

Savunma Duvarı

Tüm yazı dizimiz boyunca söylediklerimiz sizi ürküttü ise, bilin ki korku, düşüncelerinize hükmetmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürecektir. Ama tüm olup bitenler hakkında bunca bilgiye sahip olup da ürkmemek olası mı? Değil tabii ki. Eğer, ürkmediniz ve size yöneltilecek tüm beyin yıkama, tüm ikna, tüm düşüncelerin durdurulması tekniklerine ``bilinç" ile karşı durabileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! Sıklıkla belirttiğimiz gibi tüm teknikler, insan doğasının zayıflıklarından güç alıyor. Düşünce ve ruhun evi olan bu beden, kimi zaman her ikisinin de efendisi konumuna geçebiliyor. Bedenimizin, düşüncelerimizi yürütme organı olan beyine gönderdiği uyarılar ve beynimizin bu uyarılara verdiği yanıtlar hemen her zaman denetimimiz dışında. Ve bedeni iyi tanıyanlar, insanın düşüncelerini  ve ruhunu etkileme hatta ele geçirme gücünü de ellerinde bulunduruyorlar.

Öyleyse nasıl karşı koyacağız düşüncelerimize yöneltilen bu saldırılara?

Yanıt, ne yazık ki umut vaat etmiyor! Karşı koymanın herhangi bir yöntemi yok!

Yapılabilecek tek şey, olabildiğince ``uzak kalmak". Düşüncelerimizi etkileyip, değiştirmek isteyenlerle yollarımızın kesişme noktalarından kaçmak.

Tüm sosyal örgütlenmelere kuşkuyla bakmak, hiçbirisine dahil olmamak kestirme bir yol olabilir. Doğrudan düşüncelerimize bir saldırı içermese bile artık çoğumuz farkındayız ki sosyal örgütlenme, büyük bir hedefe sahip  üst kattaki birilerinin, işlerini kolaylaştıracak ve çıkarlarını elde etmelerine yardımcı olacak bir kalabalığın desteğini arkalarına almak için kurulmuş bir hiyerarşi anlamına geliyor. Özellikle bu günlerde...

Birden fazla duyu organımıza aynı anda seslenen medya aygıtlarından çekinmek de bir yöntem olarak benimsenebilir. Böylelikle, etki gücünü beden ve beyin kimyamızı değiştirmekten alan saldırıları belli oranda sınırlayabilir, gönderilen telkinleri mantıklı düşünme süreçlerinden geçirmek için zaman kazanabiliriz.

Eğer, bu önerileri yerine getirdiğinizde, insanın sosyal ve kültürel bir varlık olmak niteliğinin zedeleneceğini düşünüyorsanız, deyeceğim odur ki, bir dilemma ile karşı karşıyasınız! Başkası değil ``kendi" olmak, diğerlerinin benimsettiklerini değil kendi fikirlerinizi savunmak, başkalarının sürüsünü değil, kendi koyunlarınızı gütmek ikilemleri arasında seçim yapmalısınız.

Her ülfetin, bir külfeti vardır.

Kalın sağlıcakla. Sağ kalın!

 

Üst Düzeye Çık Sonraki Başlığa Git