İşkampavya 1970
giris

1 Şubat 1999 / Sayı: 15

 Başyazı
 İşkampavya
 Kadının Yeri
 Muamma
 Diyarbakır
 Grafiti 1

Kalem: İşkampavya

"Anlatılan, senin hikâyendir…"

Her seferinde bu cümle ile başlayan metinlere, filmlere, çizgi romanlara büyük coşkularla konuk olmuş, fakat asla kendimden bir ize, gölgeye, tanıklığa rastlayamamışımdır. Hiçbir şekilde özdeşleşememiş, hep aynı yabancılaşmayı, hep aynı sinir bozucu hüsranı yaşamışımdır. En yalın planlardan en karmaşık sahnelere kadar, her izleyiciyi ya da okuyucuyu ya da dinleyiciyi çağıran, yaşanmış ya da yaşanmamış bütün bu kurguların, pek de samimi olmadıklarını nedense bir türlü kavrayamamışımdır. Daima inanmış, metnini arayan hikâye kahramanı gibi, filmine ulaşmak için çırpınan oyuncu gibi meraklanmış, katılım koşullarını sonuna kadar yerine getirmiş, son kertede gittikçe uzaklaşan sayfalara, resimlere, seslere bakıp bakıp küskünlüğüme yönelmişimdir. Ne cürettir ki; beni tanımamış, görmemiş, işitmemiş bir öznenin, tanım kesinliği tartışmalı gruba yerleştirerek hikâyemi betimleme girişiminde bulunmasına hangi saflıkla kanıp takip etmişim, düşündükçe şaşarım… Hiçbir öznenin; politikacının, yazarın, yönetmenin, çizerin, oyuncunun ya da falanca otoritenin hikâyemi anlatma densizliğini göstermesine katlanmak niyetinde değilim artık.

Gerçekliğine inandığım ama asla hatırlayamadığım ilk ölüm tehlikesinin hikâyesini ise "anlatılmış" olmasına rağmen unutmamış olmam, endişe vermiyor değil öte yandan…

Henüz birkaç aylıkken İzmir Körfezi'ndeki sadece asker ailelerinin konakladığı Uzunada, yağan şiddetli yağmur dolayısı ile sular altında kalma tehlikesi ile karşılaşır. Acele ile asker eşleri ve çocukları işkampavyalarla İzmir'e, Urla'ya ulaştırılmaya çalışılır. Körfez'in hırslı dalgalarına işkampavyalar çok da kolay başkaldıramaz tabii ki… O birkaç işkampavyadaki hiçbir asker çocuğunun hatırlamadığı, ama her annenin korkuyla andığı talihsiz hâtıra, ailelerin Urla'ya sağ sağlim ulaştırılmaları ile noktalanır. Bir saati bile bulmayan gergin yolculuktan geriye, ancak korkuyla anlatılacak, belki de abartılacak, kimi dinleyene ' beter olaymışsınız…' dedirtecek basit bir anekdot kalır.

29 yıl evvel körfezin derinliklerinde kaybolsaydık(m) daha mı iyi olurdu diye arabesk bir içlemeyi yaşadığım çok olmuştur. 1999'a metazori bir merhaba ile girerken, umutsuzluklarımı, düşkırıklıklarımı, pişmanlıklarımı, tamamlayamamışlıklarımı, yaralanmışlıklarımı da sürüklüyorsam eğer, 29 yıl öncesini tekrar tekrar kendime dinleteceğime teslim olmam gerekiyor sanırım… 1970 yılının, İzmir Körfezi'nin dalgaları, gürültüsü ile, açlığı ile, öldürücü gücü ve ölümü getiren yakınlığı ile 1999 yılında da hayatımı kovalamaya devam edecekmiş gibi geliyor bana.

Başka şeyler yazmaya yetmiyor gücüm…

"Anlatılan benim hikâyem(den)di…"