Geleceğe Doğru 20.000 Fersah (1)
Scientific American'dan Çeviren : Müzmin
Ölümünden yaklaşık yüzyıl sonra, ünlü Fransız yazar Jules Verne insanların imgelemini bir kez daha harekete geçirmeyi başarıyor, hem de bu kez şimdiye dek hiç yayımlanmamış bir romanla: 1863'te tamamlanan, ancak uzun yıllar kilit altında tutulan, 1989 yılında torunu tarafından gün ışığına çıkarılan ve kısa süre önce İngilizce baskısını yapan 20. Yüzyılda Paris romanıyla… 19. yüzyılın vizyonu ile geleceği anlatan bu roman, cam ve çelik gökdelenler arasında, hızlı trenlerde, benzinli otomobillerde geçen, hesap makinelerinin, faks makinelerinin ve global bir iletişim ağının yaygın biçimde kullanıldığı yaşamı betimlemekte. Çağdaşı sayısız okuyucuya, denizaltılardan, helikopterlere ve uzay gemilerine kadar pek çok teknoloji harikasını tanıtan bu yazardan beklenebilecek öngörüler aslında bunlar.
Ancak, bu kitap Verne'in bilimsel gelişmelerin havarisi imajına gölge düşürüyor. 20. Yüzyılda Paris romanı gerçekten de bir trajedi. Roman, şiddetle dolu materyalist bir dünyada mutluluğu bulmaya çabalayan idealist bir genç adamın yaşamını anlatıyor. Tıpkı Orwell'in 1984'ü gibi, Verne'in romanı da insanlığın teknolojik gelişmelere karşılık ödediği bedeli ele alan acımasız ve üzüntü veren bir anlatı.
Bu tür bir iletinin Verne'den gelmesi pek çok kişiyi şaşırtmış olsa gerek. Çünkü pek çok kişi, Verne'in teknolojinin harikalarından söz eden iyimser bir bilimadamı olduğu inancını taşımakta. Ayrıca, onun öncelikle çocukları hedef alan, heyecan verici olmakla birlikte, entelektüel anlamda sığ romanlar yazan bir yazar olduğu… Bu yanlış anlayışlar, Verne'in mevcut konumunun gerçek yaşamını ve yapıtlarını nasıl da gölgede bıraktığını gösteriyor. Tüm bunlar, anlaşılamamış bir yazar olmanın uzantıları, özünü yitirmiş çevirilerin ve olabildiğince basite indirgenmiş Hollywood uyarlamalarının bir sonucu…
Esasında Verne ne bir bilimadamı ne de bir mühendis: Sadece bir yazar, hem de son derece üretken ve yaratıcı bir yazar. Tüm yaşamı boyunca 60'dan fazla romana imza atmış. Çalışmalarını titizlikle gerçeğe dayandırmış. Yazdıkları pek çok bilimadamına, mühendise, mucide ve kaşife esin kaynağı olmuş. Bunlar arasında Amiral Richard Byrd (Antartika'nın kaşifi), Yuri Gagarin (Uzaya çıkan ilk insan) ve Neil Armstrong (Ayda yürüyen ilk kişi) sayılabilir. Verne'in romanları son derece ciddi etkiler yaratmış ve hala da kendine özgü etkisini sürdürmekte.
Sonraki yıllarda bilimsel destek bulan romanlar daha önceleri yazılmışsa da, Verne'i özel kılan, güzel sanatlara bilimsel benzetme tekniğini kazandırmasıdır. Titizlikle ortaya konulmuş bilimsel ve teknik betimlemelere dayanan bu tür kurgu bilim, o zamandan bu yana varolan biçeme egemen olmuş. Ancak Verne'in teknik ayrıntılara sıkı sıkıya bağlı kalması, bilime duyduğu güvenin en başından beri varolduğunu göstermiyor. Aslına bakılırsa, oyun, düz yazı ve kısa öykülerin bir karışımı olan ilk yazılarında Verne, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri şiddetle eleştirmekteydi.
Verne'i dünyaya tanıtan özgün anlatı biçemine, diğer bir deyişle onu bilimsel derslerle ve iyimser bir ideoloji ile renklendirilen, hızlı bir seyir izleyen öyküler yazmaya yönlendiren kişi, yayıncısı Pierre-Jules Hetzel olmuştur. Kendi yaklaşımı hayli farklı da olsa Verne, yayıncısına fazla direnememiştir. ``Sıradışı Seyahatler: Bilinen ve Bilinmeyen Dünyalara Seyahat" isimli ilk roman serisinin 1863'te yayımlanmasının ardından Verne, geçimini sağlamak için ek iş olarak yarım gün çalıştığı depodaki arkadaşlarına olasılıkla kazanacağı başarıyı şöyle anlatıyordu: ``… Dostlarım, sizlerle vedalaşmanın vakti geliyor. Yepyeni bir biçem yaratarak bir roman yazdım. Eğer başarılı olursa, tam anlamıyla bir altın madeni olacak demektir…" Gerçekten de haklıydı…
Yazınsal Tutkular
Jules Gabriel Verne 8 Şubat 1828'de Fransa'nın önemli bir liman kenti olan Nantes'de dünyaya geldi. 20 yaşına geldiğinde ailesi onu babası gibi bir avukat olmak üzere Paris'teki hukuk okuluna gönderdi. Ancak genç Verne'in bambaşka düşünceleri vardı. Hukuk öğrenimini tamamladıysa da, kendisini bir anda Paris'in yazın dünyasının ortasında buldu. Yaşlı dostu ve akıl hocası Alexandre Dumas'nın da verdiği cesaretle, günün birinde ünlü bir yazar olmanın düşlerini kuruyordu. Sonunda, avukat olma fikrinden vazgeçerek, şiir ve oyun yazmaya başladı.
Lirik Tiyatronun gözü yükseklerde genç bir yazarı olarak oyunlar kaleme alıyor, tanınmış Fransız magazin dergilerinde bilimsel ve tarihsel makaleler yazarak geçimini sağlıyordu. Yazacağı makaleler için gereksindiği bilgileri kütüphanede uzun saatler harcayarak kaynak kitaplardan, bilimsel dergilerden ve gazetelerden derliyordu. Verne bir süre sonra edindiği teknik bilgileri, kurguyla gerçeği, macerayla bilimsel ilkeleri harmanlayarak bir bilim romanında biraraya getirme fikri üzerinde durmaya başladı. Bu yenilikçi yazın türünün, James Fenimore Cooper, Sir Walter Scott ve Edgar Allan Poe'nun yazdığı kurgu türü ile çağının keşifleri, buluşları ve deneylerinin bir harmanı olacağını düşünüyordu.
Bu öyküler insanların bilime, mühendisliğe ve yeni keşiflere yönelik ilgisini artırmak için benzersiz bir işlev yüklenebilirdi.
Hızlı bir endüstrileşme süreci ile birlikte, önemli teknolojik gelişmelerin yaşandığı bu dönemde, bilim adamları ve mühendisler en popüler kahramanlar haline geliyordu. Bu büyük potansiyel, Fransız eğitim sisteminde bilim dersi olmayışının da etkisiyle, eğitimsel-bilimsel romanlara yönelik gereksinimi artırıyordu.
Verne'in ilk kitabı Balonla 5 Hafta, daha sonraki çalışmalarında izlediği biçemin temelini oluşturdu. Yaptığı araştırmalardan önemli bir birikim oluşturmuş olsa da, yaratı sürecinde arkadaşları ve yakınlarıyla yaptıkları tartışmalardan da büyük ölçüde yararlandı. Özellikle, bir matematikçi olan kuzeni Henri Garcet, çağının önemli astronomu ve fizikçisi Jaques Arago ve Fransızlarca Nadar ismiyle tanınan Felix Tournachon ile önemli görüşmeler yaptı.
Yetenekli bir fotoğrafçı, cesur bir baloncu ve Havadan Ağır Araçlarla Seyahati Teşvik Derneği'nin şampiyonu Nadar, Verne'in uçmaya olan ilgisini pekiştirdi. Nadar ayrıca Verne'i, nem ölçerin bulucusu Jacques Babinet ve yarattığı helikopter dizaynıyla Verne'in çizdiği kurgu makinelere model oluşturan Gabriel La Landelle gibi tanınmış bilim adamı ve mühendislerden oluşan arkadaş grubuyla tanıştırdı. Nadar'la kurduğu ilişki Verne'in ilk romanı için gereken teknik bilgileri toplamasını sağladı.
Diğer bir esin kaynağı da, o dönemde yaşanan önemli olaylardı. Balon seyahatlerine dair hikayeler, 1850'lerin sonları ve 1860'ların başlarında Fransa'da giderek daha da büyük ilgi çeker hale geliyordu. Gizemli kıta Afrika'daki egzotik keşiflere dair günlük haberler, cesur kaşiflerin doyulmaz maceralarını yakından izlemeye hevesli büyük bir okuyucu kitlesi yaratıyordu. Hiç kuşkusuz, Verne, bu popüler hikayelerde, yazacağı ilk bilimsel macera romanının dokusunu görebilmişti.
1862'de kitabını tamamlamasının hemen ardından, Verne, büyük şans eseri döneminin tanınmış yayımcılarından Pierre-Jules Hetzel ile tanıştı ve çok geçmeden ona "Havada Seyahat" adını verdiği hikayeyle (Bir başka yayınevinin yayımlamayı reddetmesinden hemen sonra çılgına dönen yazarın neredeyse tamamen yok ettiği bir çalışma bu) ilgilenmek isteyip istemeyeceğini sordu. Hetzel, Verne'in önerisini olumlu karşıladı. Bir kaç hafta sonra Hetzel ve Verne neredeyse çeyrek yüzyıl sürecek olan bir dayanışmanın içinde buldular kendilerini. Verne'in romanları ilk önce Hetzel tarafından yayımlanan Magazine of Education and Recreation adlı dergide boy göstermeye başladı.
Büyük Britanya'da Hetzel'in Fransa'da yarattığına benzer bir etki yaratma arzusunu taşıyan The Boy's Own Paper adlı dergi de, Verne'in yazılarının ilk İngilizce çevirilerini yayımlamaya başladı. Tüm bu gelişmeler, İngiliz okuyucuların Verne'in çekimine kapılmalarını sağlamış olsa da, bu popülerlik gerçek anlamda Verne için iyi olmamıştır. Aceleye getirilen çeviriler genelde kaba hatlarla yapılmıştır. Çoğu bilimsel yaklaşım gözden kaçırılmış, özgün metinlerin en sansasyonel kısımları üzerinde yoğunlaşılmıştır. Ne yazık ki, Verne, bu özensiz çeviriler sayesinde İngilizce konuşan insanlarca tanınmıştır. Yazara Büyük Britanya ve Amerika'da büyük saygınlık kazandıran ve günümüzde de standart versiyonlar olarak kabul edilen çeviriler işte bunlardır.
Ünlü Yazar Verne
1864'te, diğer bir deyişle Hetzel ile tanışmasından iki yıl sonra Verne, uzun süre etkisinden hiç birşey yitirmeyen hikayesi Arzın Merkezine Seyahat'i kaleme aldı. Bu hikayenin esin kaynağı hiç kuşkusuz insanların jeolojiye, paleontolojiye ve evrim kuramlarına giderek yoğunlaşan ilgisiydi. Arzın Merkezine Seyahat'te Verne, amcası Prof. Lidenbrock ile dünyanın derinliklerine inen genç Axel'in şiirsel anlatılarıyla amcanın bilimsel gözlemleri arasında adil bir denge kurmayı başarıyordu. Gerçekle fantezinin böylesine birbirine girmesi, Verne'in anlatı stratejisinin özünü oluşturuyordu.
Bir sonraki yıl Verne Aya Seyahat'i yayımladı. Yazın geleneğine yeni bir soluk getiren, bir anlamda bu geleneği zorlayan Verne, yapıtını çağdaş bilimsel ilkelere dayandırdı. Bu romanda ortaya çıkan kehanet gücü, gerçekten de son derece etkileyici, bir o kadar da esrarengizdir. Söz gelimi Verne, kendisine Florida'daki Cape Canaveral'dan çok da uzak olmayan bir yer seçmişti. Ayrıca okuyucularına yer çekimini etkisiz kılmak için gereken hızı da bir biçimde vermişti. Ayın Çevresinde romanında, ağırlıksızlığın etkilerini çarpıcı biçimde betimlemiş, uzay gemisinin ateşlenişi ve Pasifik Okyanusuna inişini adeta resmetmişti. Bu iniş noktası, 1969'da Apollo 11'in indiği yerden sadece bir kaç mil uzaktaydı.
Bu iki romanda geçen öngörülerin bazıları zaman içinde, adeta gücünü kanıtlamak istercesine gerçekleşmiştir (Artık çok iyi biliyoruz ki, Herman Obert ve Konstantin Tsiolkovski gibi uzay yolculuğu mimarlarının bir çoğu Verne'in kitaplarını okumuşlardı). Bilimsel ilkelere duyduğu yoğun ilgiyle Verne, bir sonraki yüzyılda astronomların ve mühendislerinin yaşayacağı teknik problemlerin aynılarını yaşıyordu. Esasında, Verne'in o yıllarda dikkatli araştırmalar sonucunda bulduğu yanıtların, sonraki yüzyılda bulunan çözümlerle benzeşmesi, hiç kimseyi şaşırtmamalıdır.
Devam Edecek... |